20 Aralık 2012 Perşembe

Noel ve Yılbaşında KATLİAMA HAYIR!




Noel ve Yılbaşında KATLİAMA HAYIR!

Her yıl yılbaşı ve şükran gününde sistematik olarak katledilen hindileri, çam ağaçlarını ve de tüketim çılgınlığını protesto etmek için herkesi 22-23 Aralık Cumartesi ve Pazar günü saat 17:00'de Taksim Galatasaray Lisesi önünde buluşmaya davet ediyoruz.

Amacımız modern toplumun sorgulamaya fırsat vermeden dayattığı “tüketim ve şiddet kültürü”nü deşifre ederek; bu kültürün acı ve zulüm dolu olduğunu gözler önüne sermektir.

Her yıl binlerce hindi endüstriyel çiftliklerde kapalı kapılar ardında güneş ışığı görmeden, sürekli antibiyotik alarak, korku ve acı dolu bir yaşamın ardından ve yine pek çoğu da geleneksel çiftliklerde sömürü dolu bir yaşamın ardından katlediliyor.  Ortalama boya gelmesi yaklaşık 10 yıl süren çam ağaçları ise çeşitli ışıklar ve hediyelerle süslenerek birkaç günlük bir eğlencenin kurbanı ediliyor. Her şeyin aşırılaştığı bir günde harcanan elektrik enerjisi ve alınıp satılan hediyelik eşyalar da ekolojinin daha fazla zarar görmesine neden oluyorken tüm bunların yeni yılın ruhu adına yapılıyor olması gerçekten düşündürücü…

Yeni yıla girerken tüketim kültürünü sürdürmeye devam eden insanlar; ‘‘gelenek’’, ‘‘inanç’’ ve ‘‘eğlence’’ uğruna binlerce canlının öldürülmesine neden oluyor. Bu yüzden doğayı, hayvanları, insanları sömüren tüketen bu tekno-endüstriyel kapitalist sistemin ‘‘normal’’ ve ‘‘kabul edilebilir’’ şeyler olmadığını vurguluyor ve bu geleneğe karşı çıkıyoruz.

Bugün modern toplumlarda yeni yıl denilince akla istisnasız bir şekilde hindi, çam ağacı ve tüketim kültürü geliyor. Küreselleşme adı altında yerli kültürler yok edilerek endüstriyel kültürün egemenliği dayatılıyor. Modern dünyanın tüketime dayalı yozlaşmış eğlence kültürü hayatlarımızı işgal ederek, doğada, insanda hayvanda ve gezegende korkunç travmalara neden oluyor.

Teknoloji, bilim, ilerleme ve gelişme adı altında kurgulanan yaşamlarımız, doğaya hükmetmek isteyen egemenlerin çıkarları için sınırsızca kullanılıyor.

Bizler bu sürecin yarattığı travmaları göstermek ve bu modern insan kültürünün hem doğaya hem de kendisine verdiği zararları ortadan kaldırması için, doğayla barışması ve bu kanlı şiddete dayalı geleneklerden vazgeçmesi için doğanın bir parçası olması gerektiğini savunuyoruz.

Ölümle, kanla kutsanmış hiçbir “gelenek”, ‘‘kültür’’ eğlence ya da bayram kabul edilemez.

İnsana Hayvana Yeryüzüne Özgürlük!

14 Aralık 2012 Cuma

Şiddeti mağdurlar ve tanıklar anlatıyor

Türkiye’deki şiddet olaylarının, mağdurların ve tanıkların anlatımlarıyla arşivlendiği Türkiye’den Şiddet Hikayeleri çalışması, siddethikayeleri.com adresinde yayına başladı.


Kültürlerarası Araştırmalar Derneği’nin yürüttüğü şiddet izleme – vaka yaygınlaştırma çalışması Türkiye’den Şiddet Hikayeleri, Siddethikayeleri.com adresinde yayına başladı. Çalışma kapsamında, Şiddet mağdurlarının ve şiddet olaylarına tanıklık edenlerin hikayeleri röportajlarla anlatılıyor, hikayeler aynı zamanda fotoğraf çalışmaları olarak da sunuluyor.

Şiddet olaylarının 13 farklı kategoride arşivlendiği çalışma, deneyimlerin ve tanıklıkların birinci ağızdan anlatılmasıyla istatistik haline dönüşen ve sıradanlaşan şiddet eylemlerini daha gerçek bir zemine oturtmayı, şiddet mağdurları ve tanıklar ile hak savunuculuğu yapan sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirmeyi ve veri oluşturmayı hedefliyor.

Şiddet olayları fotoğraflarla anlatılıyor

Türkiye’den Şiddet Hikayeleri çalışmasında, son yıllarda tüm dünyada sıkça kullanılan bir ses duyurma yöntemi kullanılıyor. Şiddet mağdurları ve tanıklar başlarından geçenleri, yaşadıkları olay hakkındaki düşünce ve yorumlarını yazdıkları bir karton veya kağıt parçasıyla fotoğraf çektirerek duyuruyorlar. Fotoğraflarda özetlenen olaylar, çalışmanın gönüllü muhabirlerince yapılan röportajlar yoluyla detaylandırılıyor. Tanıklığının çalışma kapsamında yayınlanmasını isteyenler ise site arayüzünü kullanarak editörlere ulaşabiliyorlar. Tanıklar kendi oluşturdukları görsellerle çalışmaya katılabildikleri gibi, editörlerle iletişime geçerek kendileriyle röportaj ve fotoğraf çekimi yapılmasını talep edebiliyorlar.

Güneydoğu’da çatışma bölgesinde yaptığı zorunlu askerliği sırasında esir düşen, sonrasında savaş karşıtı olan İbrahim Yaylalı; gözaltında kaybedilenlere tanıklık eden, kendisi de işkence gören İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe; Türkçe’ye çevirdiği Yumuşak Makine kitabı yüzünden yargılanan çevirmen Süha Sertabiboğlu ile çevirmen ve yayıncıların karşılaştığı baskıların tanığı Mehmet Moralı; polisin hukuksuz müdahalelerini defalarca yargıya taşıyan trans aktivist Selay Tunç; Türkiye’nin en uzun süre hapis yatan kadın siyasi mahkumlarından olan, cezaevi koşullarını anlattığı kitabı yasaklanan Nevin Berktaş; 2003’te canlı kalkan olarak gittiği Irak’ta ABD işgaline şahit olan aktivist Osman Akkuş, Hak arama mücadelesi sırasında polis şiddetinin her türlüsüyle karşılaşan, Ankara’daki Hopa protestoları yüzünden 6 buçuk ay tutuklu kalan Ozan Gündoğdu, çalışma kapsamında halihazırda tanıklıkta bulunmuş isimler arasında.

Çalışmayı yürüten Kültürlerarası Araştırmalar Derneği, sivil topluma kuruluşlarından, inisiyatiflerden, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan toplumsal gruplardan, şiddet mağdurları ve tanıklardan çalışmaya
katılımın artırılması noktasında destek bekliyor.

13 Aralık 2012 Perşembe

"PINAR SELEK" DAVASI: Reddi Hakim Talebi Tekrar Görüşülecek

14. yılını dolduran Mısır Çarşısı davasında, Selek ve Öztürk hakkındaki beraat kararını bozan mahkeme heyetinin değişmesini isteyen avukatların talebi tekrar değerlendirilecek. Bir sonraki duruşma 24 Ocak'ta.


Pınar Selek'in üç kez beraat ettiği ve on dördüncü yılını dolduran Mısır Çarşısı davası bugün Çağlayan Adliyesi'nde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Duruşma öncesinde, hak savunucuları Pınar Selek'e destek için adliye önünde toplandı.

Duruşmayı izlemeye aralarında Avrupa Birliği Delegasyonu ve 27 ülkenin büyükelçiliklerinin de olduğu yurtiçi ve yurtdışından birçok gözlemci geldi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç, CHP'li vekiller Musa Çam ve Sezgin Tanrıkulu da Çağlayan'daydı. Tanrıkulu "Biz yargıya adalet dağıtsın diye yetki verdik, onlar zulüm dağıtıyor; bu dava da onların şahikalarından biri" diye konuştu.

Mete Çubukçu, Ömer Laçiner, Yıldırım Türker, Lale Mansur, Pelin Batu, Gençay Gürsoy, İpek Çalışlar, Jülide Kural, Özcan Alper, Esmeray, Akın Birdal, Rıdvan Akar, Nur Sürer, Oya Baydar gibi isimler Adliye önündeydi; Notre Dame de Sion Lisesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencileri de okullarından mezun olan Pınar Selek'e destek için gelmişti. Destekçiler arasında THY direnişçileri de vardı.

Avukatların itirazı kabul edildi

Duruşmaya farklı şehirlerden gelen 50 kadar avukat katıldı. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'nun müdahillik dilekçesi mahkemeye sunuldu.

Duruşmanın 20 kişilik salonda görülmesinden dolayı, uluslararası gözlemcilerin bir kısmı duruşmaya katılamadı.

Mahkeme, avukatların 30 Kasım'da yaptığı reddi hakim talebini reddetti. Gerekçesinde "5271 sayılı CMK'nın 22. maddesinde yazılı red sebeplerinden herhangi birinin bulunmadığı, aynı zamanda 'Tarafsızlığı şüpheye düşürecek diğer sebep' koşulunun da mevcut olmadığı" söylendi.

Avukat Akın Atalay, reddi hakim taleplerinin reddedilmesine itiraz edeceklerini, bu kararın CMK 31. maddenin son fıkrasına aykırı olduğunu söyledi. Ayrıca talebin reddine itiraz kullanma hakkı verilmeden duruşmanın görülmesinin yasaya aykırı olduğunu ifade etti, "Yasa hükmüne göre bu heyetin duruşmaya çıkmaması gerekir" dedi.

Avukat Bahri Belen de kararın avukatlara tebliğ etmeden 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine tepki gösterdi. "Avukatlar itiraz hakkını kullanmadan kararınız 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gidemez, giderse yasa çiğnenmiş olur" dedi.

Duruşmaya 15.50 itibariyla ara verildi.

Saat 17.00'da tekrar başlayan duruşmada mahkeme heyeti, avukatların reddi hakim talebinin reddine itirazlarını kabul etti. Avukatların itirazı 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüşülecek.

Bir sonraki duruşma 24 Ocak 2013 saat 10.00'da.

"Tanık olmak sorumluluktur"


Hala Tanığız Platformu adına yapılan Deniz Türkali'nin okuduğu basın açıklamasında, yıllardır süren davada adalet istendi, şu ifadelere yer verildi:

"Bugün bir kez daha mahkeme kapılarındayız. Aradan geçen zamanda Beşiktaş Mahkemesi'nden Çağlayan Adalet Sarayı'na terfi ettik ama hukuk yoluyla işlenen zulümde zerre gerileme olmadı. Biz de Pınar Selek'e tanık olmaktan, bu bitmek bilmeyen adaletsizliğe direnmeye evrildik. Adaleti onun şahsında hepimiz için istedik. Başka türlü bu ülkede nasıl hiçbir şey olmamış gibi yaşanabilir bilemedik.

"Tanık olmak sorumluluktur. Gereği yerine gelmezse suç otaklığına dönüşür. İnfialimiz bundan. Göz göre göre yaşatılan bu hukuk cinayetinin, bu insanlık ayıbının utancına katlanamayışımızdan.

"Pınar Selek'in elini tutmaktan gurur duyuyoruz. O eli hiç bırakmayacağız. Ta ki hep birlikte bu ülkenin sokaklarında onun özgürlüğünün şenliğini kutlayana kadar. O gün Pınar yine en önde olacak. El edecek hepimize, hep birlikte şarkılarımızı söyleyelim diye. İşte o gün bütün bu basın açıklamalarını konfeti yapıp havalara savuracağız ve kahkahalarla güleceğiz.

"Adalet dediğimiz de bu resimden ibaret."

* Açıklamaya destek verenler: 1 Milyon İmza - 1million4equality, Amargi, İzmir Amargi, Ankara Kadın Platformu, Avrupa Kadın Lobisi - AKL Türkiye, Kadınlarla Dayanışma Vakfı - KADAV, Avrupa Parlamentosu, Ev-Eksenli Çalışanlar Sendikası (Ev-Ek-Sen), Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Fransa Destek Komitesi, GIT Kanada, GIT Fransa, GIT Kuzey Amerika, İşkenceye Karşı Dünya Örgütü - OMCT, İsveç Parlamentosu, Kadın Adayları Destekleme Derneği - KADER, Kadın Dayanışma Vakfı, KAOS GL, Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, Lambdaistanbul, Muğla Savaş Karşıtı Kadın İnisiyatifi, Nü.kolektif, Pen Almanya, Sessiz Kalmamak Gerek İnsiyatifi, Sosyalist Feminist Kolektif, Sosyoloji Mezunları Derneği - SOMDER, Strazburg Üniversitesi, Strazburg Belediye Başkanı, Türkiye'de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu - GIT Türkiye, Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, Uluslarası Gey Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu - IGLHRC, Uluslararası İnsan Hakları Dernekleri Federasyonu -FIDH, Uluslararası Pen, Uluslararası Pen Kadın Yazarlar Komitesi, Wiener  Enstitüsü -VIDC, Yeryüzüne Özgürlük Derneği.

* Gözlemciler: Türkiye'de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu- GIT Türkiye, Uluslararasi Af Örgütü Türkiye Şubesi, İstanbul Barosu, Mazlumder, Avrupa Birliği Delegasyonu, 27 ülkenin büyükelçilikleri, Lambdaistanbul LGBT Dayanışma Derneği, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği -SPOD, Yeryüzüne Özgürlük Derneği.

Dava kronolojisi için tıklayın.

Kaynak: Bianet

Pınar Selek Davası "Beni De Yargılayın"

"Bizi de Yargılayın"

Pınar Selek duruşması öncesinde, bugün saat 10:30’da sosyal medya da ve de çeşitli platformlarda yer alan pek çok insan “Pınar'la beni de yargılayın” diyerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na kendisi için suç duyurusunda bulundu.


Aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği, Katılımcı Hukukçular ve Özgürlükçü  Avukatlar’ın da olduğu bir grup basın açıklamasıyla tepkilerini dile getirerek; ne değişti de Pınar Selek 3 kez beraat etmesine ve alayhte tek bir rasyonel delil olmamasına rağmen, yerel mahkemenin beraatte direnmekten vazgeçip yeniden ağırlaştırılmış müebbet ve yargılama kararına döndüğünü sordu.

Dilekçeyi imzalayanlar arasında hayvan hakları savunucuları da adliyeye gelerek "Pınar Selek’le beni de yargılayın" dilekçesi verdi. 

Dilekçeyi İmzalayanlar: Ali Akay, Ammar Kılıç, Aslı Takanay, Ayşe Kilimci, Ayşe Nur Doksat, Ayşe Lebriz Berkem, Ayşegül Sönmez, Ayşen Candaş, Ayten Zara, Belgin Oral, Bennu Yıldırımlar, Burak Özgüner, Burcu Çelik, Cengiz Alğan, Cevat Çapan, Dilek Hattatoğlu,Doğan Şahin, Eda Aslı Şeran, Emine Uçak, Emrullah Beytar, Erol Köroğlu, Ersin Salman,Esmeray Yoğun, Eva Aksoy, Ezgi Başaran, Figen Batur, Füsun Çeliköz, Gülsüm Ekinci, Hakan Akçura, Hakan Tahmaz, Hande Demircioğlu, Hülya Gülbahar, Işık Yenersu, İnci Hekimoğlu, İsmet Akça, Leyla İpekçi, Mehmet Atak, Meltem Gürler, Meryem Koray, Meryem Rabia Taşbilek, Mustafa Sütlaş, Naim Dilmener, Nazan İpşiroğlu, Nihal Koldaş,Orhan Aydın, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Pelin Batu, Püren Dinçer, Roni Margulies, Serap Güre, Sevin Okyay, Sezai Temelli, Sibel Özbudun, Suzan Samancı, Şanar Yurdatapan, Şenol Karakaş, Temel Demirer, Tülay Günal, Ümit Biçer, Yeşim Ustaoğlu, Yıldız Tar.

Savcılığa verilen dilekçede "Bizlerin vergileriyle işleyen bir devlet aygıtı olan Yargı’nın, farz edilen görevi adaleti sağlamak yerine, verglerimizle bizi de suç ortağı yaparak bir masumu “olmayan bir suç”tan, ömür boyu hapsetme ısrarı karşısında, 13 Aralık Perşembe günü aynı “olmayan suç”tan Pınar Selek’le beraber, 12. Ağır Ağız Ceza Mahkemesi’nde ben de yargılanmak istiyorum" ifadelerine yer verildiği görüldü.

9 Aralık 2012 Pazar

Panelde türcülük ve hayvan hakları tartışıldı

İnsan Hakları Film Festivali kapsamında Tütün Deposu’nda gerçekleştirilen “Uygarlık: Tüm Canlıları Yok Etmeden” başlıklı panelde hayvan hakları, türcülük, canlıların yaşam hakkı ve değiştirilmesi planlanan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu tartışıldı.

İnsan Hakları Film Festivali kapsamında düzenlenen “Uygarlık Tüm Canlıları Yok etmeden” başlıklı panel İstanbul Tophane’de bulunan Tütün Deposu’nda gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Ezgi Aktaş’ın üstlendiği panelde İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve Hayvan Hakları Hukuku Öğretim Görevlisi Avukat Hülya Yalçın “Yaşam hakkına HAYVAN parantezi açmalı”, Yeryüzüne Özgürlük Derneği Aktivisti Burcu Çelik “Türcülük, Tekno-endüstriyel Kapitalist Sistem, Hayvan Özgürlüğü, Vegan-Vejetaryen Beslenme” başlıkları altında konuşurken, Yaşam Hakkına Saygı Derneği’nden gazeteci-yazar Özgün Öztürk sokak hayvanları konusunda bir sunum yaptı. Çok sayıda dinleyicinin katıldığı panelde hayvan haklarına ilişkin yasalara dikkat çekilerek örgütlenmenin önemi vurgulandı.

“YAŞAMAK İÇİN GEREKÇEYE İHTİYACIMIZ YOK”

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve Hayvan Hakları Hukuku Öğretim Görevlisi Avukat Hülya Yalçın, insanın her şeyi kendi hakkı gören kompleksli bir yaratılışa sahip olduğunu ifade etti. “Kendisine ait olmayan, kontrol edemeyeceği, güdemeyeceği veya kullanamayacağı hiçbir şeyi değerli addetmiyor. Ama hayvanların yaşam haklarının korunması insanın ona değer verip vermemesinden bağımsızdır” diyen Yalçın şöyle konuştu: “Pek çok insan yaşlandı diye hayvanlardan vazgeçiyor. Bunu tartışabiliriz. Ancak Devlet’in resmi eliyle yaptığı yaşam hakkı ihlalleri bizim için çok daha önemli. Mesela bir av kanunu koyuyor ki, yaşam hakkının direk ihlalidir ve Hayvanları Koruma Kanunu’ndan Av Kanunu’na atıfta bulunuyor. Av Kanunu ne demek? “Ben sana izin verdiğim sürelerde izin verdiğim silahlarla izin verdiğim kadar hayvanı öldürebilirsin” demek. Hayvanları Koruma Kanunu olan bir ülkede yasal olarak av olabilir mi? Elbette ki olmamalı. Yine aynı şekilde deney, hiç tartışmasız bir hayvan yaşam hakkı ihlalidir. Bir de 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda deney tarifleri yapılmıştır. Biz şimdi yasal bir zeminde mücadele etmeye çalışırken elimizdeki yasal donelere baktığımızda yasal zeminden kaymak zorunda kaldığımız bir noktaya doğru gidiyoruz. Devlet, 5199 Sayılı Kanunu çıkardı, daha beteri Meclis’te bekliyor. Şunu söylüyor, “Benim gösterdiğim sınırlar içinde hayvanların yaşam hakkı vardır.” Nasıl bir cesaretle, hangi hükümet bir hayvanın yaşam hakkına sınır koyabilir? Yaşamak için gerekçeye ihtiyacımız yok.”

“TÜRKİYE’DE HAK SAVUNUCULUĞU ZOR”

Yaşam Hakkına Saygı Derneği’nden gazeteci-yazar Özgün Öztürk, yaşam hakkına saygı derken ya da yaşam hakkına sahip çıkarken tamamen canlıların acı çekmeme hakkı perspektifinde davranılması gerektiğini belirtti.

Türkiye’de yaşam hakkı gibi hakları savunmanın zorluğunu vurgulayan Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplumda hak savunuculuğu yapıyorsanız size iyi insan demezler. Genelde bıyık altından gülünen, tecavüz-şiddet dediğinizde hala insanların cahilce güldüğü bir konudur, hayvan hakkı savunmak. Türkiye’de şu anda hayvan haklarıyla ilgili korkunç bir dönemden geçiyoruz. Mevcut 5199 Sayılı Yasa’nın değişikliğiyle ilgili Bakan Veysel Eroğlu tarafından verilen yasa tasarısı var. Yeni tasarıyla zaten yetersiz olan 5199 Sayılı Yasa daha da yetersiz hale sokulmak isteniyor. Yeni tasarıda sokakta hayvan kalmayacak ve janjanlı adıyla doğal yaşam parkları yapılacak. Ama buraya konulacak hayvanlar ne ayı, ne tilki. Buralar artık evcilleşmiş ve insana yakın yaşayan hayvanların özellikle köpeklerin yaşayabileceği yerler değil. Hepsi oraya kapatılacak deniliyor. Bugüne kadar 300-500 kapasiteli barınaklarda bu hayvanlara bakamamış olan hükümetimiz ve yerel yönetimler böyle 20 bin-30 bin kapasiteli barınaklarda zaten o hayvanlara bakamayacaklar.”

“EGO MU, EKO MU?”

Yeryüzüne Özgürlük Derneği Aktivisti Burcu Çelik, “Türcülük, insana doğanın efendisi gibi kendisini en üst merkeze yerleştirmesidir. Bugüne kadar din, felsefe, bilim sürekli insana bunu öğretmeye çalıştı. Ama artık bu böyle değil. Nasıl ki, ırkçılık teşhir edildiyse şu an türcülük de teşhir ediliyor” dedi. Çelik konuşmasını şöyle sürdürdü: “İnsan merkezcilik bugün “ego mu, eko mu?” tamamen bununla ilgili aslında. Bildiğiniz gibi hemen hemen bütün dinler hayvanların insanlar için yaratıldığını söylüyor. Modernizmle birlikte insan merkeziyetçilik en yüksek seviyeye ulaşıyor. Ama artık neden bu hayvanları ötekileştirip sömürdüğümüzü düşünmemiz gerekiyor. Irkçılık, cinsiyetçilik, türcülük, Yahudi soykırımı, Dersim katliamı gibi örneklerin aynısı bugün hayvanlara yapılıyor.”

Kaynak: ANF

6 Aralık 2012 Perşembe

PANELE DAVETLİSİNİZ: "Uygarlık Tüm Canlıları Yok Etmeden"

Bu yıl 4. kez düzenlenen Hangi İnsan Hakları Film Festivali'nde yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili filmlerin içerisinde hayvan haklarına ait belgesel ve filmler de gösterilecek. Hayvan sömürüsündeki son durumu ve gerçekleri gözler önüne sermek için 08 Aralık  2012, Cumartesi günü saat 16:00'da Tütün Deposu'nda "Uygarlık Tüm Canlıları Yok Etmeden" isimli bir panel gerçekleşecek.

Yönetmen Tolga Öztorun moderatörlüğünde gerçekleşecek panelde; İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve Hayvan Hakları Hukuku Öğretim Görevlisi Av.Hülya Yalçın; "Yaşam hakkına HAYVAN parantezi açmalı" konuşmasıyla, Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nden Burcu Çelik "Türcülük, Tekno-endüstriyel Kapitalist Sistem, Hayvan Özgürlüğü, Vegan-Vejetaryen Beslenme" ile ilgili konuşmasıyla ve Yaşam Hakkına Saygı Derneği'nden Gazeteci-Yazar Özgün Öztürk "Her şey bitti sıra itlere geldi/Sokak Hayvanları" konuşmasıyla bir söyleşi gerçekleştirecek. 

Açıklama: Dünyada her yıl milyonlarca hayvan, hiçbir somut fayda beklentisi olmadan deneylerde ısıtılıyor, donduruluyor, zehirleniyor, aç bırakılıyor, parçalanıyor, depresyona sokuluyor, ruh hastası yapılıyor. Her yıl yaklaşık 50 milyar hayvan, eti için öldürülüyor. Sınai hayvancılık tesislerinde hayatlarının her saniyesinde acı çekiyor, güneş ışığı görmeden ya da toprağa ayak basmadan öldürülüyorlar. Spor amaçlı avcılıkta, kürk sanayinde, eğlence sektöründe ise hayvanlara acı çektirmek için herhangi bir gerekçe göstermeye bile gerek duyulmuyor. İnsan tarafından evcilleştirilerek doğadan kopartılıp sokaklara mahkum edilen kedi ve köpekler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de koruma adı altında “ölüm yasası” ile yok edilmeye çalışılıyor. Sokaklardan köpekler toplatılıyor, yabancı uyruklu gemilere bindirilerek gemi personeline yemek yaptırılıyorlar. Onları koruyacak adalet ve hukuk sistemleri yok! Hayvanlara işkence yapanlar hala kabahatler kanunu ile cezalandırılıyor. Kimi zaman deney için kimi zaman kürk ve etleri için yurt dışına kaçırılan sahipsiz sokak hayvanları, farkında olmadıkları bir sömürü düzeninde acılar içinde ölüyorlar. Sürekli ahlâk, adalet ve eşitlik gibi kavramlardan söz ediyor, ama sıra hayvanlara gelince birdenbire apayrı bir ahlâk anlayışına geçiyoruz. Daha az acı çektikleri, daha az zeki oldukları düşüncesiyle hayvanların zulüm ve acı dolu yaşamı görmezden gelinerek meşrulaştırılıyor. Tekno-endüstriyel kapitalist sistemde kendisini en tepeye koyan insan; doğayı ham madde deposu gibi kullanarak ilerleme, teknoloji ve bilim adına tüm canlıların yaşamlarını tehdit etmeye devam ediyor. Yaşam hakkı ihlallerinin hayvan hakları boyutunu ele alan panele tüm yaşam hakkı savunucularını davet ediyoruz.

Festival'de hayvan haklarıyla ilgili gösterilecek belgeseller: 
HAYIRSIZ ADA, Serge Avedikyan, Fransa-Türkiye
İSTANBUL’UN SOKAK KÖPEKLERİ, Serge Avedikyan, Fransa-Türkiye
KEDİLER, KÖPEKLER VE İNSANLAR / Motoharu Iida, Japonya
ADAK, Amandine Faynot, Fransa-Türkiye

Panel"Uygarlık Tüm Canlıları Yok Etmeden!" 

Tarih: 8 Aralık 2012, Cumartesi 
Saat: 16:00 
Yer: Tütün Deposu

7 Kasım 2012 Çarşamba

Yeni havalimanı göç yolunda

İstanbul’a 3. havalimanının yapılacağı Terkos Gölü civarı yüz binlerce kuşun geçiş alanı olması nedeniyle büyük risk taşıyor.

Kuşların göçü ve uçuş güvenliği açısından 3. havaalanının yerini uygun bulmayan İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu, ilkbahar ve sonbaharda yüz binlerce kuşun o bölge üzerinden göç ettiğini, uçakların tırmanması sırasında motora kuş girme olasılığının çok yüksek olacağını vurguladı. Yeni havalimanının ÇED süreci de bugün yapılacak ilk halk toplantısıyla başlıyor.

İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu (İKGT), Atatürk Havalimanı’nın bile yoğun risk altında olmasına karşın uçuş güvenliği açısından herhangi bir değerlendirme yapılmadan uçuşa devam edildiğini anımsatarak yeni bir havaalanının yapılacağı bölgenin daha riskli olduğunu belirtti.

Terkos Gölü, kışlama alanı...

Topluluk adına yapılan değerlendirmede kuş-uçak çarpışması riskinin sadece göç dönemlerinde geçerli olmayacağı Terkos’un aynı zamanda önemli bir kışlama alanı olduğu kaydedildi. Her yıl on binlerce kuşun bölgedeki göllerde kışladığına dikkat çekildi.

ÇED sürecinde 1.5 ay gibi kısa bir zamanda kuş göçlerine dair ayrıntılı rapor hazırlanamayacağını belirten topluluk en az bir yıl boyunca çok detaylı sayımlar ve izlemelerin yapılması gerektiğini vurguladı. 

ÇED süreci bugün başlıyor

Toplam 91 milyon 666 bin 158 metrekarelik alana sahip projenin ÇED süreci de bugün Arnavutköy Tayakadın İlköğretim Okulu’nda yapılacak toplantıyla başlıyor. Proje kapsamında 3 bin 800 metre uzunluğunda 6 pist yapılacak.

Kaynak: Cumhuriyet

3 Kasım 2012 Cumartesi

Vegan-anarşist tutsak Osman Evcan 7 günlük açlık grevinde!

Kırıkkale F-Tipi Cezaevi'nde bulunan vegan ve eko-anarşist tutsak Osman Evcan, 30 Ekim 2012 tarihi itibariyle 7 günlük açlık grevine girdiğini açıkladı.


20 yıldır Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerinde bulunan ve cezaevinde anarşist fikirlerle tanışarak kendisini anarşist olarak tanımlamış olan Osman Evcan'ın geçtiğimiz haftalarda gönderdiği mektupta 30 Ekim 2012 tarihi itibariyle 7 günlük açlık grevinde olduğunu öğrendik. Osman şu an açlık grevinin 5. gününü bitirmektedir.

Osman Evcan gönderdiği mektupta AKP hükümetinin gerek toplumsal yaşamda, gerek ekonomik alanda, gerekse politik alanda uyguladığı faşist ve tahakkümcü politikalarının küresel veya yerel olarak yol açtığı yıkıcı politikaları protesto etmek ve cezaevlerinde 12 Eylül'den bu yana süregelen açlık grevlerine destek amacıyla açlık grevi eylemini gerçekleştirdiğiini bildirdi.

Geçtiğimiz aylarda Kırıkkale F-Tipi cezaevinin hak ihlallerine maruz kaldığını ve buna tepki için açlık grevi eylemi yaptığını, ancak bir sonuç alamadığını, hak ihlallerinin bir devlet politikası olarak uygulanmaya devam ettiğini belirttiği mektubunda, AKP hükümetinin zindanlarda tutulan mahkumların adeta ölmeleri ve sakat kalmaları için çabaladığını bildirmektedir.

Osman son olarak mektubunu şu cümlelerle bitirmektedir:

"Kırıkkale F-Tipi Cezaevi'nde bulunan vegan ve eko-anarşist bir birey olarak, AKP hükümetinin zarar verici, yıkıcı, tahakkümcü, otoriter, sömürgeci politikalarını kınamak amacıyla 7 günlük açlık grevi eylemine başlamış bulunmaktayım. Kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum. 30 Ekim 2012 tarihinde açlık grevine başlamış olacağım. Sevgi ve selamlarımla..."

Osman Evcan
Kırıkkale F-Tipi Cezaevi
Oda No: A-12
71480 Hacılar-KIRIKKALE

 Osman Evcan'ın gönderdiği mektup:

Açlık grevlerinin 53. günü: Devletin vicdansızlığı, tutsakların özgürlük mücadelesi sürüyor

BASINA ve KAMUOYUNA,

AÇLIK GREVİNDEKİ TUTSAKLAR VE DİRENEN KÜRT HALKI YALNIZ DEĞİLDİR!



12 Eylül 2012'den bu yana açlık grevinde olan ve sayıları 700'e yaklaşan siyasî tutsağın, bugün itibari ile eylemlerinin 53. gününe girilmiş bulunulmaktadır. Sağlık durumlarının kritik olması ve gittikçe kötüleşmesine rağmen, hükûmet ve yandaş medya organları, bu sessiz isyanı gözardı etmek için eylemleri, kamuoyu nezdinde manipüle etmek ve halkı oyalamaya çalışmaktan geri kalmayan kirli bir oyun oynamaktadır. Geçtiğimiz sene Aralık ayında Roboski'de olduğu gibi, bizzat devletin ordusunun savaş uçakları tarafından üzerilerine bomba yağdırılıp öldürülen 34 insan için özür dileme gereği bile duymayan, Gazi ve Sivas katliamlarında olduğu gibi birçok katliamda, soruşturmaları zaman aşımına terk eden ve açtığı yaraların kapanması yönünde en ufak bir telafi çabası göstermeyen, yıkıcı politikalarından vazgeçmeye asla niyeti olmadığına her geçen gün şahit olduğumuz iktidar, yine yaşamları hedef almaya devam ediyor.


Her türlü devlet organınca baskı altında yaşamaya zorlanan, hapishanelerde türlü işkence ve kötü muameleyle sindirilmeye çalışılan siyasî tutsaklar, açlık grevlerine tamamen insanî talepler üzerinden başladıklarını ve bundan başka çarelerinin kalmadığını belirtmiş, sonunun ölüm veya kalıcı rahatsızlıklara neden olabileceğinin bilincinde olarak, bedenlerini zindanlara karşı son direniş kalesi haline getirmişlerdir. 12 Eylül'de açlık grevine başlayan tutsaklardan bazıları, direnişlerini ölüm orucuna çevirdiklerini çeşitli medya organları üzerinden duyurmuş, çaresizliğe mahkûm edilen, özgürlükleri ve yaşamları gaspedilenler olarak, devletin ve medyanın bu kayıtsız tutumunu teşhir etmek için, direnişi sokağa dökme çağrısında bulunmuşlardır.


Buna karşı devletin, çözümün çok uzağında yer alan tutumu, tutsakların taleplerini hiçe sayarak, eylemleri kamuoyu nezdinde "örgüt infazı"ymış gibi gösteren, kendi sığ politikalarına altyapı kazandırmaya çalışan, dün olduğu gibi bugün de birçok konuda kayıtsızlığına şahit olduğumuz medyaya ek olarak, Bakan Ergin'in “Her şey kontrol altında, açlık grevindekilerin sağlığına ve hayatlarına titizlikle yaklaşıyoruz, olumsuz bir duruma müsaade etmeyeceğiz” gibi 19 Aralık “Hayata Dönüş” operasyonlarından hatırlayacağımız bir üslupla, eylemcilere izolasyon tehdidinde bulunulmaktadır. Ayrıca, bazı cezaevlerinde tutsakların sıvı ve B1 vitamini ihtiyaçlarının giderilmesine izin verilmeyerek, işkence mekanizmasını alttan alta devreye sokan devlet, bununla da yetinemeyerek, çocukları ve yakınları için endişelenerek cezaevi önlerinde toplanan ailelere ve destekçilerine, gaz bombaları ve coplarla müdahale etmiş, ayrıca resmi-sivil faşist grupları eylemcilerin üzerine kışkırtmaktan geri kalmamış ve çığ gibi büyüyen bu tepkiye karşı her türlü baskı mekanizmasını devreye sokmuştur. 


Kürt siyasî tutsakların talepleri, Kürt halkının verdiği hak ve özgürlük mücadelesinin talepleriyle paraleldir. Bu eksende, uzun yıllardır süren bir mücadelenin cezaevlerindeki son hali olan bu direniş, tutsakların öncülüğünde sokaklara taşınmış, Türkiye ve Kürdistan’ın birçok yerinde ve hatta yurt dışında, cezaevi önlerinde veya şehir merkezlerinde dayanışma eylemleri gerçekleştirilmiştir. Günden güne çığ gibi büyüyen ve 30 Ekim'de birçok ilde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen eylemlerle doruğuna ulaşan tepkilere, kolluk güçleri tarafından ırkçı-faşistlerin de eşlik etmesiyle birlikte zalimce ve insafsızca saldırılmıştır. Devletin ve toplumun bu alışılagelmiş ve kasıtlı suskunluğuna sokaklarda tepkisini gösteren binlerce insan ve tutsak yakını polis şiddetine maruz kalmış, yüzlercesi de gözaltına alınmıştır. 


Son olarak, toplumsal gösterilere katıldıkları gerekçesiyle TMK kapsamında yargılanan ve Maltepe Çocuk ve Gençlik Kapalı İnfaz Kurumu’nda tutulan bazı çocukların da süresiz açlık grevlerine katıldıkları haberini almış bulunmaktaydık ki yaşları 14 ile 16 arasında değişen bu çocuklar, BDP'li milletvekili Pervin Buldan'ın ve insan hakları aktivistlerinin ikna çabalarıyla eylemlerini sonlandırmıştır. Yetişkinlere göre açlık grevi sürecinde çok daha bitkin duruma düşen bu çocuklar, açlık grevlerinde herhangi bir ölüm yaşanması durumunda tekrar açlık grevine başlayacaklarını ve ikna konusunda kimse ile görüşmeyeceklerini de duyurmuştur. Bu çocuk tutsakların, açlık grevlerine "çocuk olarak" sağladıkları katılım ve yine çocuk olarak bu süreçte ruhsal ve bedensel olarak yaşadıkları, muhalif kesimler de dahil olmak üzere kamuoyunca fazlasıyla ihmal edilmektedir. Medyada ve toplumda, bir ünlünün giydiği kürk kadar gündem maddesi oluşturamayan bu sancılı süreç, insanlık denilen içi boş kavramın bir kez daha olmadığını bizlere göstermiştir. Medyada yer alan ve Başbakan'ın da kullanmaktan utanmadığı "kuzu şiş" gibi saçma sapan haberlerin ve Bakan Ergin'in "her şey kontrol altında" açıklamalarının aksine, Tekirdağ F-Tipi Cezaevi'nde doktorların açlık grevindeki tutsaklara tıbbî kontrol uygulamamasının ayyuka çıkması, açlık grevindeki insanların ne kadar önemsendiğini gözler önüne sermiştir. Özellikle Siirt E-Tipi Kapalı Cezaevi'nde ve Kandıra 1 No'lu F-Tipi Cezaevi'nde tutsaklarda kalp sıkışması, nabız-tansiyon düzensizliği, böbreklerde ve idrar yollarında ağrılar, şiddetli baş ağrıları, göz kararmaları, çarpıntı, mide bulantısı, çeşitli kanamalar olduğu ve bazı kadın tutsakların midelerinin artık sıvı kabul etmediği, açlık grevini sürdüren tutsakların ısınma sorunlarına dair haberler gelmeye başlamıştır.


Günlerdir, dönüşümsüz açlık grevine devam eden yüzlerce tutsaktan bazıları, musluk suyu ile eylemlerine devam etmekte, geçmiş yıllarda benzer açlık grevlerinde yaşananlardan daha beteri günümüzde yaşanmakta, tutsakların en yaşamsal ihtiyaçları bile cezaevi idarelerince karşılanmamakta ve görmezden gelinmekte, Türk Tabipler Birliği'nin Adalet Bakanlığı'na yapmış olduğu "izleme" başvurusu halen yanıtsız bırakılmakta, tutsaklara ulaşmak isteyen bağımsız, tarafsız, gönüllü hekimlerin girişimleri yok sayılmakta ve açlık grevini sürdüren tutsakların yaşadığı süreç en azından tıbben dahi olsa izlenememektedir. Açlık grevi gibi metabolizmayı yoran ve kalıcı, ölümcül sonucu olan eylemlerde dışarıdan takviye ile alınması zaruri olan B1 vitamininin bile tutsaklara verilmeyişi ve geciktirilmesi, bu konuda cezaevi idarelerince sürdürülen gelişigüzel uygulamalar, bakanların, Başbakan'ın ve medyanın açlık grevlerine karşı tutumu, günden güne bedenlerini tüketen tutsakların hayatlarının ve taleplerinin ne denli dikkate alındığının bir göstergesidir. Bu nedenle, yaşanan bu süreci endişe ile izlemeye devam ediyoruz. 


Zindanlardaki bu çığlığa kayıtsız kalmayı yeğleyen devletin ve medyanın bu tutumunu kınıyor, çok yakın bir süre içerisinde üzücü sonlara sahne olabilecek cezaevlerinde yaşanan ve yaşanacak tüm hak ihlallerinden devleti sorumlu tutuyoruz. Açlık grevindeki tutsakların ve Kürt halkının hak ve özgürlük mücadelelerinde yalnız olmadıklarını ve onları, özellikle yakın tarihte, yaşanan birçok katliamın, faşist eylem ve girişimin, acıların baş sorumlusu olan devletle mücadelelerinde yalnız bırakmayacağımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz.


Endişe ile izlediğimiz bu süreçte, haklara duyarlı olan tüm kesimleri dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.


Birimiz özgür değilsek, hiçbirimiz özgür değiliz!


Tüm politik tutsaklara özgürlük!


İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük!



Yeryüzüne Özgürlük Derneği
03 Kasım 2012


31 Ekim 2012 Çarşamba

Veganlar İkinci Kez İstanbul'da Buluşuyor

Türkiye'nin vegan hareketlerinden Vegan Kolektif, 1 Kasım Dünya Vegan Günü'nü yemekli konserli bir buluşmayla kutluyor.


Bugün (1 Kasım) Dünya Vegan Günü. Türkiye'nin vegan hareketlerinden Vegan Kolektif, vegan, vejetaryen, türcülük karşıtı, ekolojik yaşamı savunan herkesi Yeşil Ev'deki buluşmaya davet ediyor.

Vegan Kolektif, doğanın, tüm canlılarının haklarını gözeten, gezegenin tüm türlerinin eşitliği ve özgürlüğünden yana bağımsız bir grup. Sloganları "dünyaya, bedenimize ve diğer hayvanlara duyarlı olalım". "Veganlar ne yiyor" sorusunu "Diğer türlere tahakküm uygulamadan ve onları öldürmeden sağlıklı beslenmek mümkün" diye cevaplıyorlar.

Bu seneki program birbirinden keyifli vegan etkinliklerden oluşuyor. Vegan Kolektif - Govinda - Loving Hut işbirliğiyle hazırlanan sürpriz vegan tadlardan eğlenceli video gösterimlerine, Jivamukti Yoga ve veganlık üzerine keyifli bir söyleşiden vegan çocuk şarkıları konserine kadar birçok aktivite sizleri bekliyor.

Etkinlik programı şöyle:

19:00 Açılış
Salon 1: Açık Büfe Vegan Yemek ve Tatlılar
Salon 2: Video Gösterimleri

20:00 Sunum: 'Beslenmenin Ekolojisi: Vegan Bir Diyetin Katkısı', Gizem
Ateşöz (Loving Hut İstanbul Sahibi ve Baş Aşçısı, Alternatif Tıp Uzmanı)

20:45 Konser: 'Zararsız Çocuk Şarkıları', Gülce Özen Gürkan (Besteci,
Müzisyen, Müzik Öğretmeni)

21:30 Jivamukti Yoga, Ahimsa (Şiddetsizlik) ve Veganlık Üzerine, Demet
Yoruç (Jivamukti Yoga Eğitmeni)



İletişim Bilgileri:
www.vegankolektif.org
www.facebook.com/vegankolektif
vegankolektif@gmail.com

* Yeşil Ev Adres: Balo Sokak No:21/1 İstiklal Caddesi Beyoğlu

27 Ekim 2012 Cumartesi

İzmir'de açlık grevindeki tutsaklara destek

İzmir'de süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine destek amacıyla, dönüşümlü açlık grevine başlayan  bir grup, eylemlerinin ikinci gününde Konak eski Sümerbank önünde toplanarak oturma eylemlerine devam etti. Sloganlar ve basın açıklamasıyla devam eden eylemin, akşam saatlerine kadar oturma eylemiyle devam edeceği belirtildi. Eylem, Alınteri, İzmir Hareket Tiyatrosu, sosyalist ve anarşistlerin ortak inisiyatifiyle gerçekleştirilmektedir.


Açlık grevlerinin 46. gününde kritik bir döneme girildiğini belirten grup,  içeride devam eden açlık grevlerinin sokaklara taşması gerektiğine dikkat çekti. ‘’Eylem birlikteliklerinin genişletilmesi, sendika ve sivil toplum örgütlerinin sadece basın açıklamalarıyla yetinmeyip, sokakları eylem alanlarına çevirmeleri, önümüzde duran acil görevlerdir.’’ şeklinde konuştu.

"İçerde dışarıda hücreleri parçala", "Zindanlar boşalsın, tutsaklara özgürlük" sloganları atan grup, cezaevlerindeki hasta tutsaklara uygulanan anti-demokratik uygulamaların, devrimcilere uygulanan tecridin kaldırılması ile Kürt halkının anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı için toplumsal duyarlılığın gerekliliğine dikkat çekti.

Açıklamalarına devam eden grup ‘’İşte tam da bu noktada bizler hem tutuklu yoldaşların ölümlerinin durdurulması, hem de taleplerin karşılanması için bir dayanışma örneği gösterip, seslerine ses olmak istedik. Bu amaçla yola çıkarak bugün itibariyle, iki günlük açlık grevine başlamış bulunmaktayız. Bu yaşanan sürecin bir insanlık meselesi olduğunu ve buna istinaden bu eylemimizin duyarlı olan herkese bir çağrı olduğunu belirtmek isteriz. Burada olan ve desteğini esirgenemeyen herkese teşekkür ederiz.’’ dedi.

Basın Açıklaması Metni

BASINA VE KAMUOYUNA,

46. gündür T.C. coğrafyasından bedenlerine açlığa yatıran Yurtsever tutsaklar, bugün itibariyle 46. Gününe girdi. Yapılan açlık grevleri Yurtsever tutsakların ve Kürt halkının anadilde savunma hakkı en temel insani bir hak olarak güncelliğini korumaktadır.

Cezaevlerindeki hasta tutsaklara uygulanan anti-demokratik uygulamaların kaldırılması, tüm cezaevlerinde devrimcilere uygulanan tecridin kaldırılması ile Kürt halkının anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı için bu süreçte içeride ve dışarıda örülmüş olan hücreleri yıkmaktan geçecek olan mücadele ve bunu örmek tüm devrimcilere, sosyalist ve duyarlı demokratlar için acil önem taşımaktadır.

Bu anlamda 19 Aralık cezaevleri direnişleri ve geçmişte yaşanan cezaevi direnişleri bizlere yol göstermelidir. İçeride devam eden açlık grevleri dışarıda sokaklara taşınmak ve sokaklarda tutsakların söylemleri eylemli pratikler ile cevap bulmalı. 

Kritik günlere giren ‘açlık grevi’ tutsaklara yönelik bir müdahale hazırlığı içinde olan faşist T.C. diktatörlüğüne karşı tüm işçi ve emekçilere sokağa çıkmaya ve Yursever tutsakların taleplerini sahiplenmeye, Kürt halkının onurlu direnişlerine tepki vermeye çağırıyoruz. 

İçeride ve dışarıda hücreleri parçala şiarıyla meydanları faşist T.C. diktatörlüğüne teslim etmemek için kardeşlik bilinci ile eylem birlikteliklerine genişletilmesi, sendika ve sivil toplum örgütlerini sadece basın açıklamalarıyla yetinmeyip, sokakları eylem alanlarına çevirmeleri, önümüzde duran acil görevlerdir. 

İşte tam da bu noktada bizler hem tutuklu yoldaşların ölümlerinin durdurulması, hem de taleplerin karşılanması için bir dayanışma örneği gösterip, seslerine ses olmak istedik. Bu amaçla yola çıkarak bugün itibariyle, iki günlük açlık grevine başlamış bulunmaktayız. Bu yaşanan sürecin bir insanlık meselesi olduğunu ve buna istinaden bu eylemimizin duyarlı olan herkese bir çağrı olduğunu belirtmek isteriz. Burada olan ve desteğini esirgenemeyen herkese teşekkür ederiz.


23 Ekim 2012 Salı

Açlık grevleri 42. gününde!

STGM: İnsanlığın vicdanına sesleniyoruz

STGM, 12 Eylül'de başlayan açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla Diyarbakır E tipi Cezaevi önünde basın açıklaması yaparak, insanlığın vicdanına seslendi.
Sarmaşık Derneği, İHD, Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği, Göç Vakfı, Göç-Der, Çocuklar Aynı Çatının Altında Derneği, Hebun LGBT, Diyarbakır Sanat Merkezi, Diyarbakır Sinema Derneği, Yerel Gündem 21 Engelli Meclisi, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi, SELİS Kadın Merkezi'nin danışma kurulunu oluşturduğu Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM), Diyarbakır E tipi Cezaevi önünde yaptığı basın açıklamasıyla açlık grevlerine dikkat çekti.
Sarmaşık Derneği Genel Sekreteri Recep Camcı, yaptığı açıklamada, Kürtlerin doğal ve haklı taleplerinin görmezden gelindiğini belirtirken, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü bir türlü gündeme almayan zihniyetin her geçen gün daha fazla insanın yaşamını yitirmesine ve ülkeyi daha da belirsiz bir sürece itmeye neden olduğunu söyledi.
Türkiye hapishanelerinde başlayan açlık grevlerinin bugün 42. gününde olduğunu hatırlatan Camcı, tıkanan hak arama yöntemleri karşısında tek seçeneklerinin yaşamlarını ortaya koyan bu eylemi doğru anlamak gerektiğinin altını çizdi.
Kaygılı ve öfkeli olduklarını belirten Camcı, demokratik kamuoyuna, kendine insanım diyen tüm yurttaşlara seslenerek, "Göz göre göre bedenini ölüme yatıran siyasi tutsakların çığlığını duymanızı ve harekete geçmenizi bekliyoruz" dedi.

TTB: Herkes üzerine düşeni yapmalı

TTB, açlık grevleriyle ilgili olarak "Kritik günler kapıda" uyarısını yaptı. TTB, "Bir an önce sonlanmasını dilediğimiz bu sürecin can kayıplarına yol açmaması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır" dedi.
Türk Tabipler Birliği (TTB), Kürt siyasi tutuklularının açlık greviyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı.
Kritik günlerin kapıda olduğu uyarısında bulunan TTB, Dünya Tabipler Birliği'nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi'ni hatırlattı. Söz konusu bildirgede açlık grevcisinin "zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi" olarak tanımlandığına dikkat çeken TTB, "Açlık grevi bir intihar biçimi değildir. Bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yiyeceği reddetmektedir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir fakat temel amaç ölüm değildir. Günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitamini içeren preparatların mutlaka alınması gerekir" dedi.
"41. günü geride bırakırken grevlere ilk başlayan grupta belirgin olmak üzere uzun süreli açlığın olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığına dair duyumlarımız artıyor" diyen TTB, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: "Şimdiye kadar yaşanan açlık grevi tecrübelerimizden de biliyoruz ki yaşamsal risklerin başladığı/başlayacağı günlerdeyiz. Hal böyle iken, kimi açlık grevcilerinin B1 vitamini almayı reddettiği, kimi cezaevlerinde ise grevcilerin yalnızlaştırmaya ve tecrite tabii tutulduğu, sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve B1 vitamini verilmediği yönünde haberler alıyoruz. Geçmişte açlık grevlerinin insan bedenine verdiği zararların –birçoğu basit önlemlerle engellenebilir- kalıcı sakatlıklarla ve ölümlerle sonuçlandığına üzülerek tanıklık ettik. Aynı süreçleri bir daha yaşamak istemiyoruz."
TTB, "Bir an önce sonlanmasını dilediğimiz bu sürecin can kayıplarına yol açmaması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır" çağrısında bulundu. Vitamin almayı reddeden açlık grevcilerinin bu durumun bedenlerinde yaratacağı geri dönüşü olmayan zararlar hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini belirten TTB,"Bu katı tutumdan vazgeçmeleri yönünde çaba gösterilmeli, gerekli tıbbi takip ve muayeneleri hassasiyetle yapılmalıdır. TTB olarak bu konuda görev almaya hazır olduğumuzu geçtiğimiz günlerde kamuoyu ve Adalet Bakanlığı ile paylaşmıştık" dedi.
ADALET BAKANLIĞI HALA YANIT VERMEDİ
Adalet Bakanlığı'yla görüşme ve oluşturulacak heyetlerle cezaevlerini ziyaret etme taleplerine hala yanıt verilmediğini kaydeden TTB, "Yetkilileri bir kez daha ve acil olarak sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Cezaevleri yönetimlerince yalnızlaştırma ve tecrit benzeri uygulamalar asla dayatılmamalı, yaklaşan bayram tatili öncesi ivedi olarak sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B1 vitamini mutlaka temin edilmeli ve grevcilere ulaştırılmalıdır. Bilinmelidir ki, bu hassas süreçte aksi yaklaşımlar insan yaşamına kasıt anlamına gelecektir" uyarısını yaptı.
Kaynak: ETHA

22 Ekim 2012 Pazartesi

İzmir'de kurban katliamı öncesi protesto

Vegan ve vejetaryen hayvan özgürlüğü savunucuları, kurban bayramında hayvanların katledilmesini protesto etti.
 

İzmirli hayvan özgürlüğü savunucuları 21 Ekim Pazar günü saat 15:00’ te İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi Yakın Kitabevi önünde buluşarak; “Katletme Sömürme Cinayete Ortak Olma’, ‘Hayvanların Acısıyla Beslenme’, ‘Kafesler Boşalsın Mezbahalar Yıkılsın’, ‘Kanla Beslenme Kanını Canla Besleme’, ’Vegal Ol Cinayete Destek Olma’’ sloganları eşliğinde hayvanların işkence ile öldürülmesini protesto etti. Yürüyüş, Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne gelindiğinde basın açıklaması ile devam ederken, oturma eyleminin ardından son buldu.

Kurban bayramında hayvanların öldürülmesi ve hayvanlara yönelik tüm katliamları protesto etmek amacıyla sokağa çıkan aktivistler, halkın olumlu tepkisi ve desteğiyle karşılaştı. Aktivistler ise yürüyüşlerinde yalnız değildi. Yol boyunca en önde yürüyen sokak köpeği, protestoya destek verdi.  

UYGARLIK TÜM CANLILARI YOK EDİYOR 

Hayvan ve insan özgürlüğünün birbirinden ayrılmaz kavramlar olduğunu belirten hayvan özgürlüğü savunucuları basın açıklamasında; ‘’Her yıl olduğu gibi her kurban bayramı ertesinde gazeteler yine oluk oluk akan kanı resimleyecek, belediyeler bu katliamın görüntüsünü kaybedebilmek için ekiplerini alarma geçirecek. Uygar devletlerde böyle görüntülerin olmadığını nutuk edeceklerdir. Bizler bu cinayetlerin sorumlusunun, doğaya amansız bir saldırı başlatan uygarlığın bizzat kendisinin olduğunu düşünüyoruz. Zarafetin arka bahçesi mezbahalar, ileri teknoloji öldürme metodlarıyla, çağımızın katliam mabetleridir. Hayvan köleliği, insanın et yeme arzusuyla başlayıp, hayvanlara yönelik tüm sömürü biçimlerinin de kaynağı haline dönüşmüştür. Bugün et yemek beslenme değil, hayvan zulmü üzerine kurulu insan uygarlığının sömürü ve tahakkümüdür. Soykırıma hüküm veren tüm itikatlar, toplumsal menfaatler ve hayvan ekonomisini yaratan kapitalizm sömürünün parçasıdır. Hayvanları yemeyi meşrulaştıran insanlık kültürü, yeryüzündeki iktidarını sorgulanmaz kılar. Bu iktidarı yıkacak olan ilk pasif direniş, hayvan yemeyi reddetmektir.’’ şeklinde konuştu.  

"DOĞANIN EFENDİSİ DEĞİLİZ’"
Açıklamalarına devam eden grup; ‘‘Vahşeti durdurmak, kanlı insan tarihinden miras kalmış alışkanlıklarımızdan vazgeçmek, içinde yaşadığımız doğaya ve canlılara birer tüketim malzemesi olarak bakmamak, doğanın efendisi değil bir parçası olduğumuzu tüm insanlığa haykırmak istiyoruz. Doğadan uzaklaşarak yabancılaşan insanın, tekno-endüstriyel kapitalist sistemin de neden olduğu tüm yıkım ve savaşların, cinayetlerin ve de doğanın sömürülerek içindeki tüm canlıların katledilmesinin tek suçlusu insanlık türü olacaktır.’’ dedi.

Vahşeti durdurmak için insanlara seslenen grubun verdiği son mesaj ise şöyleydi: 

‘‘Bir canlının başka bir canlıya kurban olmadığı özgür, eşit, kardeşçe yaşanacak bir dünya için hayvanları yemekten ve kurbandan vazgeçin, öldürmeyin, yaşatın’’





19 Ekim 2012 Cuma

Taksim'de kurban katliamı protesto ediliyor (18-25 Ekim)

Bağımsız Hayvan Hakları Savunucuları'nın 18 - 25 Ekim tarihleri arasında Beyoğlu Galatasaray Lisesi önünde yapacakları "Bayrama Evet, Kurbana Hayır" oturma eylemi dün saat 18:00'da başladı. "Bayrama evet, kurbana hayır!" sloganıyla stant kuran ve dövizler, pankartlar taşıyan eylemciler çevreden büyük ilgi gördü. Eylem 25 Ekim'e kadar her akşam 18:00 - 20:00 arası gerçekleştirilecek.


Eylemcilerin yaptıkları açıklama ise şöyle:

"Bizler vejetaryen ve vegan hayvan özgürlüğünü savunan hayvan hakları savunucuları olarak, her yıl gerçekleşen şiddet dolu gerek kurban ve gerekse Noel ya da Şükran Günü adı altında toplu hayvan yaşam sonlandırma geleneği dursun diyoruz. Bir canı kurban etmeden de dini vecibelerinizi yerine getirebileceğinizi unutmayın !

İslam Hukuk Profesörü Sayın Dr. Hüseyin Hatemi’nin kurbana bakışı aynen şöyledir; Bugün, Hacc Mevsimi sırasında dahi, kuzu kasabı olmak ibadet değil, mutlak günahdır ve yaşlı hayvan kesimine de gerek kalmamıştır. Allah, kan değil, sevgi istediğini, Hacc Suresi’nde açıkça beyan etmektedir.

Her aile için aylık mutfak masrafının üçte birinin yoksullara aktarılması, kurban demektir.

Bugünkü kurban uygulaması ise, gaddarlık ve pisboğazlık tezahürüdür. Yahut da kısa süreli et tüketim kooperatifleri kurulmasından ibaret olup, ibadetle asla ilgisi yoktur.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da binlerce ‘can’ boğazlanacak. Milyonlarca hayvanın cansız kanlı bedeni parçalanacak, bir kısmı mangal, bir kısmı kavurma olarak ve derin donduruculara doldurularak stoklanacak. Bu ibadet olamaz !

Böyle bir vahşetin İslam dünyasında yeri olamaz !

Ayrıca günümüzde bilimin ilerlemesi ile etin insan vücuduna yararlı olmadığı gibi zarar verdiği bilinen bir gerçektir. Yapılan bilimsel araştırmalar gırtlak kanseri, gut, romatizma, bağırsak kanseri, kolon kanseri, kadınlarda meme kanseri vb. birçok hastalığın kaynağının et yemek olduğu tespit edilmiştir.

İslam dini, "kurban" ifadesi ile paylaşmayı, zor durumda olanlara yardımı amaçlar. Korku içinde titreyen acı ve ızdırap içinde dehşete düşmüş biçare hayvanları işkence ile öldürmek İslam dininin bir ibadet şekli olamaz.

İhtiyaç sahiplerine ihtiyaçları doğrultusunda yardım etmek ve bunu senede bir kez yapmak yerine bir yaşam şekli haline getirmek sevgi, barış ve merhamet dini olan İslam’a yakışan davranışlardır.

İslam alimleri de fikir birliği içindedirler ki; acı ve korku içinde canı alınmış hayvanın etlerini sunmak yerine, hasta bir çocuğun tedavisine, okula giden bir çocuğun eğitimine, işsiz bir ailenin geçimine destek olmak, sokaklarda aç susuz hayvanlara bir kap su bir kap yemek vermek ve bu gibi davranışlar göstermek kurban ibadetini yerine getirmektir.

Biz vegan ve vejetaryenler; hayvan özgürlüğü ile insan özgürlüğünün birbirinden ayrılmaz şeyler olduğunu düşünüyoruz. Yaşam hakkı bir bütündür.

Öldürmeye, kesmeye, kan akıtmaya vicdanı rahatlıkla elveren insanlar, öldürmeyi kanıksamış insanlar, savaşların, terörün, cinayetlerin de başlıca sorumluları oluyorlar.

Mezbaha kancalarında bacaklarından asılı hayvanları boğazlayanlar, ölümü, öldürmeyi kanıksamış insanlar başka insanları da rahatlıkla öldürebiliyor.

Öldürmenin, can almanın, kan akıtmanın, işkencenin, normal ve olağan, sıradan bir şeymiş gibi gösterilmesine karşı çıkıyoruz.

Ve biz biliyoruz ki, can almak hiçbir zaman normal bir davranış olamaz.

"Kurban bayramı", "Noel" gibi isimler vererek can almayı, kan dökmeyi, vahşeti şölene çevirmek, ÖLÜMÜ kutsamak toplumları şiddete yöneltmektedir. Sizler bu işkence ve vahşeti sergilediğiniz sürece hiçbir zaman ‘bayram” olmayacak.

Bir canlıyı öldürüp, parçalayıp yemeye alıştırılmış bir çocuğun, gelecekte kendi türünün de katili olabileceği şüphesizdir. Sevgi ile yetiştirilmiş, yaşatmasını seven, ölümü hiç bir canlıya reva görmeyen nesiller, özgürlüğü barışı ve kardeşliği çaba bile sarfetmeden bulacaklardır.

Vahşeti durdurmak, kanlı insan tarihinden miras kalmış alışkanlıklarımızdan vazgeçmek, içinde yaşadığımız doğaya ve canlılarına birer tüketim malzemesi olarak bakmamak, doğanın efendisi değil bir parçası olduğumuzu kabul etmek varoluşumuzun devamı için elzem bir zorunluluktur. Aksi halde savaşların, cinayetlerin, doğanın içindeki tüm canlılarla birlikte katledilişinin vahşi sorumluları olacağız. Vahşeti durdurmak için buradan bir kez daha tüm insanlığa çağrımızı yineliyoruz… Bir canlının başka bir canlıya kurban olmadığı özgür, eşit, kardeşçe yaşanacak bir dünya için hayvanları yemekten vazgeçin...

Hayvanlar candır, dosttur. yiyecek, giyim, denek, oyuncak, değildirler..

Ölüm şenlikleri düzenlemek yerine Hayatı Paylaşalım..

Saygı ve Sevgilerimizle"

Bağımsız Hayvan Hakları Savunucuları

FOTO ALBÜM (1. GÜN)

ETKİNLİK GRUBU

2 Ekim 2012 Salı

İNŞAAT SEKTÖRÜ BÜYÜYOR, İŞ CİNAYETLERİ DURMAK BİLMİYOR!

Türkiye ekonomisinin lokomotifi dedikleri, deprem paralarını dahi duble yollarda çarçur ettikleri, yasadışı HES inşaatlarıyla, şekilsiz insanlık dışı alışveriş merkezleriyle büyüyen inşaat sektöründe bugün bir iş cinayeti daha işlendi.

Cinayet bu kez, Sarıyer’deki Ferahevler Mahallesi’nde Altınordu caddesinde yer alan Özel Ufuk Okulları Ufuk Koleji’nin arka kısmında, Hale Eğitim Hizmetleri ve Pazarlama San. Tic. AŞ’nin tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü arazisinde yapılmakta olan sosyal tesis inşaatında işlendi.

Beşinci kat beton atılması sırasında kalıpların kırılması sonucu meydana gelen çökme sonucu, aşağıya düşen malzemelerin ve beton blokların, zemin katta çalışan işçilerin üzerine düşmesi işçilerden Şener Görgülü kaldırıldığı İstinye Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti. İşçilerden Üzeyir Özdemir'in cesedine ise yapılan çalışma sonrası enkazın altında ulaşıldı. Yaralanan 1 işçi ise, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

Çevre sakinleri geçtiğimiz yıl da inşaatla ilgili uyarılarını dile getirmişlerdi. Geçen yıl hafriyat sırasında bir çökme olmuş ancak ölen ya da yaralanan olmamıştı. Ayrıntılı soruşturma halen yapılmamış olsa da, olayın yüklenici firma tarafından denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmemesi sonucu gerçekleştiği açıktır. Beton dökümü gibi işler teknik bir personel denetim ve gözetiminde yapılmalıdır. Kalıplar önceden kontrol edilmeli, kalıpları taşıyan iskelelerin ne kadar yük taşıyabileceği hesaplanmalıdır. Her kalıp ve iskele işinin ehli bir kişi tarafından kurulmalı ve yine teknik bir personel tarafından denetlenmelidir. İnşaat işi şaka kaldırmaz. Gerek inşaat sırasında, gerekse de depreme dayanıklı inşaatlar üretmek için, gerekli teknik önlemler alınmalıdır. İnşaat sırasında en basit iş güvenliği önlemlerinin dahi alınmaması, bu yapıların bittikten sonra da ne ölçüde güvenilir olduğu sorusunu akla getirmektedir. Bugün inşaatlar 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun uyarınca özel kuruluşlar tarafından denetlenmektedir. Kamu İhale Kanunu kapsamındaki inşaatlarda ise, idareler denetimi yapmakta, çoğu durumda ise özel sektörden hizmet satın alma yoluyla benzer bir şekilde denetimi piyasa koşullarına devretmektedir. Bu olayda da görüldüğü üzere, inşaatlardaki iş cinayetleri sadece iş güvenliği önlemleri alınarak değil, inşaatların teknik şartnamelere, standartlara ve en temel mühendislik ilkelerine uygun şekilde yapılması halinde önlenebilir.

İnşaat sektöründe en temel mühendislik ilkeleri hiçe sayılmaktadır.

İnşaat sektöründe en temel iş güvenliği önlemleri maliyet unsuru olarak görülmektedir.

İnşaat sektöründe insanın değeri yoktur.

İnşaat sektöründe gerçekleşen her ölüm kaza değil cinayettir!

İSTANBUL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ MECLİSİ

Köprü'de "5199"a Karşı Eylem

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na karşı yapılan eylemlere bir yenisi eklendi. Yedi hayvan hakları aktivisti kendilerini Boğaziçi Köprüsü'ne zincirledi.
Bugün öğlen saatlerinde yedi hayvan hakları aktivisti kendilerini İstanbul Boğaziçi Köprüsü'nde korkuluklara zincirledi.
"5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın olumlu ve 'yaşatan' şeylere vesile olması, basının ve devlet makamlarının dikkatini çekmek için eylem yaptıklarını açıklayan yedi kişilik grup Tuna Arman, Tolga Öztorun, Kebire Bozkurt, Nihal Balbay, Alp Ceylan, Sevim Alkoç ve Barış Soyer'den oluşuyordu.
Grup adına açıklama yapan Kebire Bozkurt "Onlar başlarına ne geleceğinden habersiz. Onların sesi olacağız, öldürülmelerine asla izin vermeyeceğiz. Devletin, basının dikkatini çekene kadar da bu tip eylemlerimizi sürdüreceğiz. Biz yaşam istiyoruz, ölüm değil!" dedi.
Eylemciler hiç bir grup ve dernek üyesi olmadıklarını, bu protestoya tamamen bireysel olarak katıldıklarını söylediler. Yaklaşık 15 dakika süren eylem, olay yerine gelen polis ekiplerinin müdahalesiyle sona erdi. Eylemciler Üsküdar polis merkezine götürüldü. 
Kaynak: Bianet

Engin Çeber davasında karar

Yargıtay'ın usul yönünden bozmasından sonra yeniden yargılamanın yapıldığı Engin Çeber davasında karar çıktı. 3 sanığa müebbet verildi, 1 sanık tahliye edildi.


Engin Çeber'in Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülmesine ilişkin davada karar açıklandı.

Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan Sami Ergazi, Selahattin Apaydın, Metris Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu hakkında "işkence ile öldürmek"ten müebbet hapis cezası verdi ve tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Tutuklu yargılanan Nihat Kızılyaka, 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edildi.

Abdülmattalip Bozdağ ve Mehmet Pek "işkence yapmak"tan 3'er kez 2 yıl 6'şar ay, polis memuru Aliye Uçak "orantısız güç kullanmak"tan 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Uçak'ın cezası ertelendi.

İki jandarma beraat ederken, uzman çavuş Murat İşler "işkence yapmak"tan 2 yıl 6 ay, cezaevi doktoru Yemliha Söylemez hakkında "sahte evrak düzenlemek"ten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Başgardiyanlar Murat Çise, Yavuz Uzun ve Öncay Boza ise 3'er kez 4 yıl 2'şer ay hapis cezası verildi.

Avukat Taylan Tanay, duruşma sonrası yaptığı açıklamada, adalet mücadelesinin devam edeceğini söyledi. "Bizim için bu dava bitmiş değil" diyen Tanay, beraat ettirilen sanıklar açısından davayı temyiz edeceklerini bildirdi.


Av. Tanay, 28 Eylül 2008'de gözaltına alınan Engin Çeber'e 4 yıl önce bugün işkence yapıldığını söyleyerek, ekledi: "Çeber'i unutmadık, katillerini de unutmayacağız." 


Kaynak: ETHA 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Onbinler "ölüm yasası"na hayır demek için sokaklara döküldü

Hayvanları Koruma Kanunu tasarısına karşı çıkan on binlerce insan 20′ye yakın ilde sokaklara döküldü. Belediye ekipleri tarafından hayvan öldürmenin yasal hale geleceği bu yasaya karşı hayvan özgürlükçüler, doğa savunmacılar ve kitle örgütleri tepkilerini dile getirdi.
TBMM’nin yeni yasama döneminde yasalaşması beklenen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı, özellikle sokakta yaşayan hayvanlar için büyük tehdit oluşturuyor. İstanbul Taksim'deki İstiklal Caddesi’inde ve birçok şehirde toplanan on binler, bu soykırım girişimine izin vermeyeceğini haykırdı.
Daha önce illegal yollarla hayvanlar toplatıp öldürülüyor veya üniversiteler, ilaç firmaları için denek olarak kullanılıyordu. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından Başbakanlığa sunulan ve ardından TBMM Başkanlığı'na gönderilen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Tasarısı, kabul edildiği durumda, artık tüm bu soykırımlar, tecritler yasal hale gelmiş olacak. Ev ve sokaklardan toplanan hayvanlar Bakanlıkça tasarıda "doğal yaşam alanı" olarak tanımlanan toplama kamplarına hapsedilecek. Kanunda yapılacak değişiklikler arasında geçen 5996 sayılı Gıda, Yem ve Veteriner Hizmetleri Kanununda “ötanazi” ve 1593 sayılı Umumî Hıfzısıhha Kanunundaki "itlaf" hükmünün saklı tutulması, sokak hayvanlarının toplanarak doğal yaşam parklarına götürülmesi başlıkları ve hayvanlar aleyhindeki birçok madde tartışmaya neden olmuştu.

En kitlesel eylemler İzmir ve İstanbul’da gerçekleşirken birçok şehirde eş zamanlı eylemler gerçekleşti. İstanbul Taksim’deki yürüyüşe onlarca hayvansever, hayvan hakları derneği ve grubu katılırken Direnişin Ritimleri, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Bağımsız Doğa-Hayvan Aktivistleri (Vegan-Vejetaryen), Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi gibi özgürlükçü gruplarla birlikte birçok muhalif, sosyalistler ve anti-otoriterler/anarşistler de katıldı. Yürüyüş esnasında Galatasaray Lisesi ve Fransız Konsolosluğu duvarlarına “Soykırımcı Mehdi-Veysel”, “Kürk-deri-et, hepsi cinayet!”, “Hayvanlara Özgürlük”, “Ölüm yasasına hayır!” ve “İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük” yazılamaları yapıldığı görüldü. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan McDonalds’ın duvar ve reklam panolarına “Katil Mc!” yazılamaları yapılırken ön duvarına “Zulme, sürgüne ve soykırıma karşı eyleme geç! Son kafes kırılana dek, Uzlaşma Yok!” yazılı pankart asıldı. Güvenlikçilerin pankartı indirme çabası müdahale edilerek engellendi ve bir süre “Katil McDonalds!” sloganları atıldıktan sonra yürüşe devam edildi. Duvarlarda ve yerlerde “ALF” (Hayvan Kurtuluş Cephesi) yazılamaları da dikkat çekti. 

Aralarında birçok sanatçı, oyuncu ve hayvan hakları savunucusunun bulunduğu on bini aşkın kişi Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı'na yürüdü. "Var olmak haksa hayvanları yok etmek haksızlık değil mi" pankartının açıldığı yürüyüşte, "Hayvan katliamına sessiz kalmayın", "Katil Meclis istemiyoruz" dövizleri taşınırken sık sık "katil başbakan", "Yaşama hakkı engellenemez", "Katil Meclis istemiyoruz " sloganları atıldı.

Yürüyüşün ardından açıklama yapan Hayvan Hakları Aktivistleri Derneği HAYVİST Başkanı Asude Ustaoğlu, kanunda yapılacak değişikliğin tüm hayvanları ölümün eşiğine getireceğine dikkat çekti. Ustaoğlu, 2004'te çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun gereklerini 8 yıldır yerine getirmeyen yerel yönetimlerin bu yasa tasarısı ile aklanacağını söyledi. 

'Barınaklara gönderilen hayvanların sonu ölüm olacak'

Yeni yasa tasarısında öngörülen "doğal hayat parkları"nın hayvanların yaşam alanlarını sınırladığını belirten Ustaoğlu, "Hayvanseverlerin yıllardır sokakta, parkta, bahçede bulabildikleri, boş alanlarda bin bir emekle bakımını üstlendikleri hayvanlara el konulması ve onların kamuoyunda 'ölüm parkları' adı verilen ortamlara gönderilmesi hayvanlara yapılacak en büyük kötülüktür" dedi.

Ustaoğlu yeni tasarıda "tehlikeli ırk" diye nitelendirilen hayvanların üç ay içerisinde bakım evlerine teslim edilmesi zorunluluğunun getirildiğini hatırlatarak, "2010 yılında çıkarılan genelgedeki 'teslim' maddesini belediyeler 'öldür' olarak algıladığına göre bugün olamayan barınaklara teslim edilmesi istenilen hayvanların sonu bellidir: Ölüm" diye konuştu. 
5199 sayılı kanunun değiştirilmesi için yazılan "ölüm tasarısı"na karşı sokaklara dökülen diğer şehirler ise şöyle:
Adana

Mersin

Çanakkale

Antalya
http://haberler.com/hayvanseverlerden-yasa-protetostosu-3978289-haberi/
* 40 kurum ve oluşumun imzacı olduğu ortak deklarasyona ulaşmak için tıklayın.
* Neden karşı çıkıyoruz? (Yeryüzüne Özgürlük Derneği). Yasa teklifi ile yazdığımız eleştiri metnine ulaşmak için tıklayın.
* Bu haber, Hayvan Özgürlüğü Hareketi ve Felsefesi blogundan, Sosyal Savaş haber portalından, Hayvansever Gazete'den ve Yeşil Gazete'den yararlanılarak derlenmiştir.